TAHKİM, SULH VE UZLAŞMA
I. TAHKİM
A. Tahkimin Tanımı ve Bu Yola Müracaat Etme Sebepleri
Tahkim, bir hak konusunda ihtilafa düşen tarafların vardıkları anlaşma sonucunda, bu ihtilafın çözümünü özel kişilere bırakmaları ve bu özel kişilerce ihtilafın incelenerek neticelendirilmesi şeklinde ifade edilmektedir[1]. Tahkim yolunda ihtilafın çözümü için başvurulan kişiye hakem adı verilir[2]. Tahkim, taraflarını devletlerin oluşturduğu devletlerarası tahkim, taraflarını özel hukuk kişilerinin oluşturduğuözel kişiler arası tahkim vetaraflarını bir devlet idaresi ile özel kişinin oluşturduğu bir devletle, özel kişi arasındaki tahkimolmak üzere üç çeşittir[3].
Tahkim yolunda hakemler bir ihtilafı çözerken, her iki tarafın karşılıklı menfaatlerini uzlaştırma yoluna başvururlar[4]. Tahkim, hukuki uyuşmazlıkların mahkemelerce çözümleneceğine ilişkin kuralın istisnasıdır[5]. Tahkim ile bir ihtilaf, idari yargı dışında kesin olarak karara bağlanır[6].
Tahkim yoluyla yapılan yargılama, adli bir işlem ya da kamu işlemi olarak kabul edilmez. Yargılama makamlarınca yapılan yargılama faaliyetinde kamu yararı mevcutken, tahkim yolunda kamu yararı bulunmaz. Tahkim yolunda, hakem ya da hakem kurulu devlet yetkisi ile yetkilendirilmemiştir[7].
Tahkime gitmek kural olarak zorunlu değil, ihtiyaridir. Tahkim yoluna, tahkim anlaşması ya da tahkim şartı gibi özel bir irade beyanı ile gidilebilir[8]. Hakem kararlarına yapılan itirazlar, bu kararların tanınması gibi süreçler, tahkim sistemi içerisinde değerlendirilmektedir[9].
Tahkim hemülkemizde, hem de uluslararası alanda kabul görür ve genellikle ticari ihtilaflarda başvurulduğu görülmekle birlikte, ayrıca sınaî ve fikri mülkiyet hakları, spor, miras hukuku, aile, vergi hukuku vs. gibi pek çok alanda da uygulanabilmektedir[10].
Tahkim yoluna yargılamada süratlik, uyuşmazlığın daha ehil ve uzman kişilere çözdürülmesi, yargı mercilerindeki aleni yargılama yerine tahkimde gizliliğin sağlanması, taraflara hakemleri seçme ile duruşmanın yapılacağı yeri ve zamanı belirleme gibi imkânlar sağlaması, milli yargı organlarının bulundukları devletin politik, sosyal ve ekonomik durumlarının etkisinde kalması ve yabancıların devlete bağlı yargı mercilerine karşı güvensiz oluşu sebepleriyle müracaat edilmektedir[11].
B. Ülkemizde Tahkim Süreci
Ülkemizde tahkim süreci, enerji üretimine ilişkin sözleşmelerle doğrudan bağlantılıdır[12]. Yargı mercileri, ülkemizde 1980’den sonra kamu hizmetlerinin özel hukuk hükümleri uyarınca yapılmasına karşı çıkarak uzun süre direnç göstermişlerdir[13]. Bu süreçte, 3096, 3974, 3996 ve 3987 sayılı Kanunlarla yapılan düzenlemelerde ve bu Kanunlara istinaden yapılan sözleşmelerin yargısal denetiminde, gerek Danıştay, gerekse Anayasa Mahkemesi kamu hizmetlerinin gördürülmesinde yapılan sözleşmelerin imtiyaz sözleşmesi olduğu, Anayasa’nın 155’inci maddesi uyarınca Danıştay’ın incelemesinden geçmesi gerektiği, özel hukuk kişilerine idari sözleşme dışında başka sözleşme ile kamu hizmetinin gördürülemeyeceği, aksi hükümlerin Anayasa’ya aykırı olduklarına karar vermişlerdir[14]. Ancak daha sonra küreselleşme, liberalleşme ve devleti küçültme eğilimleri sonucunda idari sözleşmelere ilişkin ihtilafların klasik idarî yargı düzeni dışında, tahkim yoluyla çözülmesi yoluna gidilmiştir[15].
B. Tahkime İlişkin Mevzuattaki Düzenlemeler
Yabancı yatırımcıların tereddütlerini gidermek ve ülkemize yatırım yapmalarını teşvik etmek amacıyla tahkim, 1999 yılında yapılan değişiklikler ile Anayasa’mıza girmiştir[16].
Anayasa’nın 47’nci maddesinin son fıkrasında 1999 yılında yapılan değişiklik ile “Devlet, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişileri tarafından yürütülenyatırım ve hizmetlerden hangilerinin özel hukuk sözleşmeleri ile gerçek veya tüzelkişilere yaptırabileceği veyadevredebileceği kanunla belirlenir” hükmü eklenmiştir. Böylece kamu hizmetinin gördürülmesine ilişkin idari sözleşme dışında, özel hukuk sözleşmesi imkânı Anayasal güvence altına alınmıştır.
Ayrıca, 1999 yılında yapılan değişiklik ile Anayasa’nın 155’inci maddesindeki imtiyaz sözleşmelerinde, Danıştay’ın “inceleme” yetkisi, “düşünce bildirme” şeklinde değiştirilerek, Danıştay’ın artık bu sözleşmeleri iptal etme yetkisi kaldırılmıştır. Danıştay’ın imtiyaz sözleşmeleri hakkında “düşünce bildirmesi” demek, Danıştay’ın bu konuda istişari ve bağlayıcı olmayan karar vermesi demektir[17].
Yine, Anayasa’nın 125’inci maddesinin 1’inci fıkrasına 1999 yılında “Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıkların milli veya milletlerarasıtahkim yoluyla çözülmesi öngörülebilir. Milletlerarası tahkime ancak yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklar için gidilebilir” hükmü eklenerek kamu hukuku alanında tahkim yolu Anayasa’da açıkça düzenlenmiştir. Bu hüküm, imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden kaynaklanan idarî ihtilaflar için alternatif bir çözüme, anayasal temel oluşturmaktadır[18].
İmtiyaz sözleşmesi ise, kamu hizmetinin görülmesinin özel sektöre geçici bir süreliğine devredilmesini düzenleyen bir çeşit idari sözleşmedir. İmtiyaz sözleşmelerinde, idare özel hukuku aşan yetkilere sahiptir[19]. İdare, imtiyaz sözleşmesine konu kamu hizmetinin sahibi olduğundan, bu hizmetin yerine getirilmesinde, denetim ve yaptırım uygulama, tek yanlı değişiklik yapma ve tek yanlı fesih yetkilerine sahiptir[20]. Hizmetin yürütülmesi için gerekli olan lehine kamulaştırma yapılmasını isteme, yaptırım uygulama gibi idareye ait bazı yetkiler imtiyaz usulü ile imtiyaz sahibi özel hukuk tüzel kişisinin yararlanacağı ayrıcalıklardır[21]. İmtiyaz sahibi özel hukuk tüzel kişisi, kamu hizmetinden doğan kârı ve zararı kendi adına ve hesabına ifa etmektedir[22].
Diğer taraftan, 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri veVergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun’un 5’inci maddesinde, idare mahkemelerinin tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğanuyuşmazlıklara ilişkin davaları çözümlemeye yetkili olmadığı düzenlenmiştir. Ayrıca, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2’nci maddesinde, tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğanuyuşmazlıkların, idari dava türleri dışında olduğu belirtilmiştir.
Öte yandan, 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu ile milletlerarası tahkime ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiştir. Ayrıca bu Kanun’da bir kamu hizmetinin, özel hukuk kişisi tarafından yerine getirilmesine dair sözleşmelerde milletlerarası tahkimin kararlaştırılmasına ilişkin kurallar bulunmaktadır. Bir ihtilaf hakkında Milletlerarası Tahkim Kanunu’nun tatbik edilebilmesi için ihtilafın yabancılık unsuru taşıması şarttır[23]. Ancak bu Kanun, yabancılık unsurunun saptanmasında, bir şirketin ne kadar oranda yabancı sermayeye sahip olması gerektiğine dair bir düzenlemeye yer vermeyerek, milletlerarası tahkimden faydalanmak için çok küçük yabancı sermaye katılımlı muvazaalı şirketlerin kurulmasına sebep olacağı gerekçesiyle eleştirilmektedir[24].
Milletlerarası Tahkim Kanunu’nun kabulü ve uluslararası tahkim sayesinde yabancı yatırımcı, devlet tarafından yapılması gereken kamu hizmeti niteliğindeki yatırımları imtiyaz sözleşmesi adı altında gerçekleştirmeyi taahhüt etmekte, ihtilaf durumunda ise ulusal yargı mercileri yerine uluslararası hakem veya hakem heyetleri aracılığıyla ihtilafın giderilmesini hedeflemektedir[25]. Öte yandan, Milletlerarası Tahkim Kanunu uyarınca hakem kararlarına karşı başvurulabilecek kanun yolu olarak yalnızca iptal davası öngörülmüştür. Bu iptal davası, temyiz kanun yolundan farklıdır. Şöyle ki, söz konusu iptal davasında, temyiz kanun yolunda olduğu gibi, hakem kararının bozulması ile dosyanın tekrar hakeme ya da hakem heyetine gönderilmesi mümkün değildir. Bu nedenle, hakem kararlarına karşı düzenlenen iptal davası açma imkânı, bir kanun yolundan ziyade bir başvuru yolu olarak kabul edilmektedir[26].
Ayrıca, 4501 sayılı Kamu Hizmetleri ile İlgili İmtiyaz Şartlaşma veSözleşmelerinden Doğan UyuşmazlıklardaTahkim Yoluna Başvurulması HalindeUyulması Gereken İlkelereDair Kanun ile kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğanuyuşmazlıkların tahkim yoluyla çözülmesinin öngörülmesi durumunda taraflarca sözleşme yapılırken uyulması gereken ilke ve esaslar belirlenmiştir.
Gerek 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu’nda, gerekse 4501 sayılı Kanun’da yer alan kurallar sebebiyle, idari yargı organları uluslararası tahkime konu olan bir imtiyaz sözleşmesinden kaynaklanan ihtilaflar hakkındaki hakem kararlarının iptali, tanınması ve tenfizi gibi konularda görevli ve yetkili değildir[27].
Son olarak, 6570 sayılı İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu ile yabancılık unsuru taşıyanlar da dâhil olmak üzere uyuşmazlıkların tahkim veyaalternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleriyle çözülmesini sağlamak üzere İstanbul Tahkim Merkezinin kurulması ile Merkezinteşkilat ve faaliyetlerine ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiştir.
C. İdari Sözleşmelerde Tahkim
Fransız hukukunda, kamu tüzel kişilerinin tahkim yoluna başvurması kural olarak yasaktır[28]. ABD’de tahkim yolu hem kamu idarelerinin kendi arasında, hem de bir kamu idaresi ile özel hukuk kişisi arasında mümkündür[29]. Ülkemizde ise, 1999 yılındaki Anayasa değişikliğinden önce, kamu hukukunda, Fransa’da olduğu gibi, tahkim yoluna başvurmanın yasak olduğu, yani idari yargının görev alanına giren ihtilaflar için tahkim yoluna başvurulamayacağı kabul edilmekteydi[30]. Ancak 1999’da yapılan değişiklikler sonucu imtiyaz sözleşmeleri için tahkim yolu mümkün hale gelmiştir[31].
İmtiyaz sözleşmelerinde tahkim şartı öngörülmemişse, imtiyaz sahibi özel hukuk tüzel kişisi ile idare arasındaki ihtilaflar Danıştay’da görülüp çözülür. İmtiyaz sözleşmesinin hazırlık safhasındaki ihtilaflar ile idarenin imtiyaz sahibi özel hukuk tüzel kişisi üzerindeki denetim yetkisini kullanmaması sonucu doğan zararların tazmini için açılacak davalar idari yargıda, imtiyaz sahibi özel hukuk tüzel kişisi ile hizmetten faydalanan kişiler arasındaki ihtilaflar ise adli yargıda görülür[32].
II. SULH
Dava konusu bir ihtilafın taraflarının, karşılıklı fedakârlık yapmak suretiyle, ortak bir noktada anlaşarak, söz konusu ihtilafı sona erdirmelerine sulh denilmektedir[33]. Mahkemeye intikal etmiş bir ihtilafta sulh, mahkemenin söz konusu ihtilaf için bir hüküm verilmesinegerek olmaksızın, bakılan davayı nihayete erdirmesini sağlar[34]. Sulh yolu ile taraflar, aralarındaki ihtilafı daha kolay ve hızlı bir şekilde ve daha az masraf yaparak çözüme kavuştururlar[35].
Sulh Osmanlı Hukuku’nda da ihtilafların çözümünde uygulanan bir yöntemdir. Gerçekten Osmanlı Devleti zamanında kadılarsulh yolu ile bir arabulucu gibi davranarak karar verme yerine tarafları uzlaştırdıkları ya da tarafların kendi aralarındamahkemelerin içinde ya da dışında anlaşıp bunu mahkemelere kaydettirdikleri görülmüştür[36]. Sulh gerek İslam Hukuku’nda gerekse Osmanlı Hukuku’nda tarafların mahkemeye başvurmak yerine ihtilafı kendi aralarında çözmek için başvurdukları bir seçenektir[37].
Sulh özel hukukta düzenlenen müesseselerden biridir. Özel hukukta sulh sözleşmesi, kendine özgü, diğer bir ifadeyle sui generis bir sözleşme olarak kabul edilir[38]. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 137’nci ve 140’ıncı maddelerinde, açılan bir davanın ön incelemesi yapılırken mahkemenin ve hâkimin tarafları sulhe teşvik edeceği düzenlenmiştir. Aynı Kanun’un 313’üncü maddesinde: “(1) Sulh, görülmekte olan bir davada, tarafların aralarındaki uyuşmazlığı kısmen veya tamamen sona erdirmek amacıyla, mahkeme huzurunda yapmış oldukları bir sözleşmedir. (2) Sulh, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri uyuşmazlıkları konu alan davalarda yapılabilir. (3) Dava konusunun dışında kalan hususlar da sulhun kapsamına dâhil edilebilir. (4) Sulh, şarta bağlı olarak da yapılabilir.” kuralına yer verilmiştir. Ayrıca, 314’üncü maddesinde sulhun, hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabileceği düzenlenmiştir. Sulh yoluna başvurulmasının sonucu ise 315’inci maddenin 1’inci fıkrasında şu şekilde düzenlenmiştir: “Sulh, ilgili bulunduğu davayı sona erdirir ve kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. Mahkeme, taraflar sulhe göre karar verilmesini isterlerse, sulh sözleşmesine göre; sulhe göre karar verilmesini istemezlerse, karar verilmesine yer olmadığına karar verir.”
Özel hukukta sulh kesin hükümgibi sonuç doğurur. Ancak kesin hüküm değildir. Bu sebeple, sulh ile neticelenen ihtilafa karşı kanun yoluna başvurulamaz; fakat bazı durumların gerçekleşmesi halinde ayrı bir dava ile iptali istenebilir[39].
İdareler, özel hukuk kişileri gibi kamu kaynaklarında serbestçe tasarrufa yetkili değildirler. Bir idarenin kamu alacağından vazgeçmesi, başka bir ifade ile sulh ile bazı alacaklarını almaktan vazgeçmesi için açık bir şekilde yasal bir düzenlemenin yapılması gerekir[40]. Aksi takdirde böyle tasarrufta bulunan kamu görevlilerinin kişisel sorumluluğu söz konusu olur.
2011 yılında idarenin taraf olduğu adli ve idarî ihtilafların sulh yoluyla çözümüne ilişkin çok önemli bir düzenleme yapılmıştır. 659 sayılı KHK’nın 9’uncu maddesinden 12’nci maddesine kadarki hükümleri, bu konuyu düzenlemişlerdir.
A. İdarenin Taraf Olduğu Adli İhtilaflarda Sulh
659 sayılı KHK’nın 9’uncu maddesi, idarenin taraf olduğu adli ihtilaflarda dava açmadan veya icra takibine başlamadan önce, karşı tarafı sulhe davet edeceğini öngörmektedir. Ayrıca,idareler, kendi aleyhlerine dava açılacağını veya icra takibine başlanılacağını öğrenmeleri durumunda da karşıtarafı sulhe davet edebilirler. Sulhe davet, uyuşmazlığın tarafı olan gerçek veya tüzel kişilerce de yapılabilir. İlgilimevzuatında daha uzun bir süre öngörülmediği takdirde, sulhe davette karşı tarafa, ifa, itiraz veya sulh teklifinde bulunmaküzere otuz güne kadar süre verilir. Ayrıca aynı KHK maddesinin 3’üncü fıkrasında, dava konusu edilmiş veya icraya intikal etmiş uyuşmazlıklarda da taraflarca sulh teklifinde bulunulabileceği düzenlenmiştir. Öte yandan, sulh başvurularının altmış gün içinde sonuçlandırılması zorunlu hale getirilerek, bu süre içerisinde sonuçlandırılmamışsa isteğin reddedilmiş sayılacağı 5’inci fıkrada düzenlenmiştir. Ancak idarenin taraf olduğu adli ihtilafta, gecikmesinde sakınca bulunan veya işin mahiyeti gereği süre verilmesinde fayda görülmeyen hallerde, idare doğrudan dava ve icra yoluna başvurabilme imkânına da sahiptir.
Sulh anlaşması, anlaşma tutanağında belirtilen tutar kadar bir hakkın tanınması, menfaatin terki, birşeyin verilmesi, yapılması ya da yapılmaması konusundaki anlaşmalar veya sözleşme değişiklikleridir. Sulhe konu iştebirden çok ihtilaf bulunduğu takdirde asıl olan, ihtilafın tamamının çözümlenmesidir. Ancak kamu menfaati görüldüğündekısmi sulh de mümkündür (659 sayılı KHK, md. 10/1).
Yapılan sulh anlaşmalarına ilişkin tutanak ilam hükmünde olupilamların icrasına dair genel hükümlere göre infaz olunur. Ancak vadeye bağlanmamış alacaklarda tutanağın imzalandığıtarihten itibaren iki aylık sürenin dolmasından, vadeye bağlanmış alacaklarda ise, vadenin dolmasından önce tutanak icrayakonulamaz. Sulh anlaşması hükümleri yerine getirilmediği takdirde alacak muaccel olur ve sulhe konu edilen hak veyaalacaklar, alacağın muaccel olduğu tarihten itibaren 6183 sayılı Kanun’un 51 inci maddesine göre belirlenen gecikme zammıoranında hesaplanan faizi ile birlikte takip ve tahsil edilir (659 sayılı KHK, md. 10/3).Sulh halinde üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamaz (659 sayılı KHK, md. 10/4).Tarafların sulhe davet yazısının diğer tarafa tebliği ile uyuşmazlık konusu hak ve alacağın tabi olduğu kanunisüreler durur. Sulhün sağlanamaması halinde bu husus tutanağa bağlanır, tutanak tarihinden itibaren uyuşmazlığın niteliğinegöre kanuni süreler yeniden işlemeye başlar (659 sayılı KHK, md. 10/5).
İhtilafların sulhyoluyla çözümünde,hukuk birimlerinin uyuşmazlığın bu şekilde sonlandırılmasında maddi ve hukuki sebeplerle kamu menfaatibulunduğu yönündeki görüşü üzerine, buna dair onay ve anlaşmaları imzalamaya bakanlıklarda bakan, diğer idarelerde üstyönetici yetkilidir. Ancak bu kişiler bu yetkilerini sınırlarını açıkça belirlemek suretiyle alt kademelere devredebilir (659 sayılı KHK, md. 11/1).
B. İdarenin Taraf Olduğu İdari İhtilaflarda Sulh
Sulh yoluna gidebilmek için idarî ihtilafın idarenin bir işleminden ya da eyleminden doğması yeterlidir. Hem idari işlem, hem de idarî eylem için idareye başvurularak zararın sulh yoluyla giderilmesi talep edilebilir. Sulh zorunlu bir başvuru değil, aksine ihtiyari bir yoldur[41].
659 sayılı KHK’nın 12’nci maddesi, idarenin taraf olduğu idarî ihtilaflarda sulh yolunu düzenlemektedir. Buna göre;
İdari işlemler dolayısıyla haklarının ihlal edildiğini iddia edenler idareye başvurarak, uğramışoldukları zararın sulh yoluyla giderilmesini dava açma süresi içinde isteyebilirler. İdari eylemler nedeniyle hakları ihlaledilenlerce, idari dava açmadan İYUK’un 13 üncü maddesininbirinci fıkrası uyarınca yapılan başvurular da sulh başvurusu olarak kabul edilir ve bu maddede yer alan hükümlerçerçevesinde incelenir (659 sayılı KHK, md. 12/1). Dava açma süresi idare mahkemelerinde 60 ve vergi mahkemelerinde ise 30 gündür. Sulh istemine ilişkin başvuru, işlemeye başlamış olan dava açma süresini durdurur. Başvuru sonuçlanmadan davaaçılamaz (659 sayılı KHK, md. 12/2).Sulh başvurularının altmış gün içinde sonuçlandırılması zorunludur. Sulh başvurusu altmış gün içindesonuçlandırılmamışsa istek reddedilmiş sayılır (659 sayılı KHK, md. 12/3).
Sulh başvurularının incelenmesinde, başvurunun konusu, zarara yol açan olay ve nedenleri, zararın idari eylemveya işlemden doğup doğmadığı ve meydana geliş şekli, idarenin tazmin sorumluluğunun olup olmadığı, zararın miktarı veödenecek tazminat tutarı tespit edilir. Hukuki uyuşmazlık değerlendirme komisyonu tarafından, bilirkişi incelemesi dâhilolmak üzere gerekli her türlü araştırma ve inceleme yapılır, olayla ilgili bilgisi bulunan kişiler dinlenebilir (659 sayılı KHK, md. 12/5).
Hukuki uyuşmazlık değerlendirme komisyonunun inceleme sonunda hazırlayacağı rapor 11 inci madde uyarıncakarar vermeye yetkili mercilere sunulur. Bu mercilerin sulh başvurusunu kabul etmesi halinde başvuru sahibine, hazırlanansulh tutanağının imzalanması için en az onbeş günlük süre verilir. Davet yazısında, belirtilen tarihte gelmesi veya yetkilitemsilcisini göndermesi gerektiği, aksi takdirde sulh tutanağını kabul etmemiş sayılacağı ve yargı yoluna başvurarakzararının tazmin edilmesini talep etme hakkının bulunduğu belirtilir (659 sayılı KHK, md. 12/6).
Tazminat miktarı ve ödeme şekli üzerinde idare ve istemde bulunanın sulh olmaları halinde buna ilişkin birtutanak düzenlenir ve taraflarca imzalanır. Kamu çalışanlarının Sayıştay denetimi karşısında korunmaları için bu tutanak ilam hükmünde kabul edilmiştir[42]. Sulh olunan miktar idare bütçesinden ödenir.Vadeye bağlanmamış alacaklarda tutanağın imzalandığı tarihten itibaren iki aylık sürenin dolmasından, vadeye bağlanmışalacaklarda ise vadenin dolmasından önce tutanak icraya konulamaz (659 sayılı KHK, md. 12/7).
Sulh olunan konu ya da miktara ilişkin olarak dava yoluna başvurulamaz (659 sayılı KHK, md. 12/9). İdari uyuşmazlıkların sulhen hallinde de, adli davalara ilişkin 11’inci maddede belirtilen esaslara ve tutarlara göre yetkililer belirlenir (659 sayılı KHK, md. 12/10).
III. UZLAŞMA
A. Vergi İhtilaflarında Uzlaşma
Devlet vergi ihtilaflarını daha hızlı çözmek amacıyla bazı alternatif çözüm yollarına başvurmuş ve bu kapsamda başvurduğu yollardan şuan en etkilisi ve en önemlisi şüphesiz uzlaşma müessesesidir. Gerçekten gerek ülkemizde, gerekse de başka ülkelerde yargı yolu hem uzun, hem de masraflı bir yoldur. Bu sebeple uzlaşma müessesesi, vergi uyuşmazlıklarını, idarenin kendi içerisinde, mükellef ile devletin vardığı mutabakat sonucu hızlı ve etkili bir şekilde çözüme kavuşturan bir müessesedir. Mukayeseli hukukta uzlaşma, en temel alternatif uyuşmazlık çözüm yollarından biri olarak kabul edilmektedir[43].
Özel hukukta yer alan tahkim kurumu, vergi hukukunda özel bir görünümü ile uzlaşma şeklinde karşımıza çıkar[44]. Uzlaşma kurumu, Türk Vergi Sistemine 1963 yılında girmiştir. İlk halinde sadece tarhiyat sonrası uzlaşma yer alırken, daha sonra 1985 yılında yapılan bir kanun değişikliği ile tarhiyat öncesi uzlaşma kurumu da Türk Vergi Sistemine dâhil olmuştur.
Kamu idareleri içerisinde günümüzde en çok ihtilafın yaşandığı yerlerin başında vergi idaresi gelmektedir. Vergi ile ilgili ihtilaflar ise genellikle kapsamlı olmakta ve ayrı bir uzmanlığı gerektirmektedir. Vergi ile ihtilaflar yargıya intikal ettikleri zaman Vergi Mahkemelerinde, Bölge İdare Mahkemelerinde ve Danıştay’da incelenip sonuçlandırılmaktadır. Ancak yargı süreci hem uzun sürmekte, hem masraflı olmakta ve hem de bazen bir vekil tarafından takibi gerekmektedir. Bu süreç iş dünyası için kolay bir süreç değildir. İş dünyası belirsizlikleri sevmemektedir. Yatırım yapıp işletmelerini büyütmek isteyen iş adamları vergi idaresi ile aralarında olan ihtilafları biran önce çözüme kavuşturma derdindedirler. Yatırımların gecikmesi ise, ülke ekonomisini doğrudan etkilemektedir. Bu sebeple, vergi hukukunda uzlaşma çok önemlidir.
1. Tarhiyat Öncesi Uzlaşma
Vergi hukukunda uzlaşma, mevcut bir uyuşmazlığı hızlı bir şekilde, iki tarafın fedakârlık ve rızasına dayanılarak, pazarlık sonucu neticelendiren ve hızlı bir şekilde verginin tahsilini mümkün kılan bir müessese olarak tanımlanmaktadır[45].
Tarhiyat öncesi uzlaşma, vergi idaresi ile mükellef arasında henüz salınmamış vergi ve kesilmemiş cezaya ilişkin, diğer bir ifadeyle vergi incelemesi safhasındaki uzlaşmaya denilmektedir[46].
Vergi ihtilaflarının yargıya intikal etmeden idari aşamada süratli ve etkili bir biçimde çözüme kavuşturulması amacıyla uzlaşma müessesesi getirilmiştir[47]. Uzlaşma, mükellefe dava açma yoluna başvurmadan önce vergi ihtilafının giderilmesinde seçimlik bir başvuru imkânı vermektedir[48].
Yalnızca inceleme raporlarına dayanılarak yapılacak olan tarhiyatlar, tarhiyat öncesi uzlaşma kurumunun konusu olabilmektedir[49]. Maliye Bakanlığı’nca çıkartılan Tarhiyat Öncesi Uzlaşma Yönetmeliği, tarhiyat öncesi uzlaşmanın esas ve usullerini göstermektedir[50].
Vergi Usul Kanunu’nun Ek 11’inci maddesi uyarınca, vergi incelemesine dayanılarak tarh edilecek vergiler ile kesilecek cezalar tarhiyat öncesi uzlaşmanın konusunu oluşturmaktadır. Diğer bir ifadeyle vergi aslı veya cezası üzerinde tarhiyat öncesi uzlaşma mümkündür[51]. Ancak Ek 11’inci maddeye göre, VUK’un 359’uncu maddesinde yazılı, yani kaçakçılıkla ilgili fiillerle vergi ziyaına sebebiyet verilmesi halinde salınacak vergi ile kesilecek ceza ve bu eylemlere iştirak edenlere kesilecek ceza, tarhiyat öncesi uzlaşmanın konusuna girmemektedir. Ayrıca, beyana dayalı vergiler için de tarhiyat öncesi uzlaşmaya gidilemez[52].
Tarhiyat öncesi uzlaşma, VUK kapsamında olan ve vergi inceleme raporları ile re’sen ya da ikmalen tarh edilmesi önerilen tüm vergi, resim, harç ile bunlara bağlı fonları kapsamaktadır. Ayrıca tarhiyat öncesi uzlaşma sadece vergi incelemesine dayanılarak kesilecek vergi ziyaı cezasını değil, aynı zamanda usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezalarını da kapsamaktadır[53].
Öte yandan, tarhiyat öncesi uzlaşma, belediyelerin ve il özel idarelerinin vergi, resim, harç ile bunlara bağlı fonlarını kapsamamakta, sadece Maliye Bakanlığı’nın yetkili olduğu vergi, resim, harç ile bunlara bağlı fonları kapsamaktadır[54].
Tarhiyat öncesi uzlaşma görüşmeleri sonrasında uzlaşmanın sağlanması ya da sağlanamaması şeklinde iki durum ortaya çıkar. Tarhiyat öncesi uzlaşmanın sağlanması halinde, uzlaşılan bu vergi ve cezalar hakkında yargı yoluna gidilemez, hiçbir mercie şikâyette bulunulamaz ve gecikme faiziyle birlikte uzlaşılan vergi ve cezalar ödenir[55]. Tarhiyat öncesi uzlaşmada, mükellef ile vergi idaresinin anlaştığı konu artık kesinleşir[56]. Şayet bir şekilde yargı yoluna gidilmişse, bu dava incelenmeksizin yargı merciince reddedilir. Böylece, uzlaşma müessesesi sayesinde vergi ihtilafı, idari aşamada, vergi yargısına başvurulmadan vergi idaresi ile mükellef arasında çözüme kavuşur[57].
Mükellefin mücbir bir sebep olmaksızın tarhiyat öncesi görüşmeye katılmaması, burada tutulan tutanağı imzalamaması ya da görüşmelerde mutabakata varılamaması hallerinin sonucu ise, mükellefe tarhiyat sonrası uzlaşma yolunun kapanmasıdır. Bu durumlarda, mükellef bu vergi ve cezayı ödeyebileceği gibi yargı yoluna da başvurabilir[58]. Açılacak davada dava süresi, uzlaşma görüşmeleri tutanağının tebliğ tarihinden değil, ihbarnamenin tebliğinden itibaren 30 gündür[59].
2. Tarhiyat Sonrası Uzlaşma
Verginin tarh edilip cezanın kesilmesinden sonra mükellefin yargı yoluna başvurmak yerine idare içerisinde ihtilafını çözmek için başvurabileceği yollardan birisi tarhiyat sonrası uzlaşmadır. Bir verginin salınıp cezanın kesilmesinden sonra meydana gelen ihtilafların yargı merciine intikal ettirilmeksizin, idare içerisinde, vergi idaresi ile mükellef arasında, bu ihtilaf hakkında anlaşma sağlanarak, ihtilafın sulh yoluyla sona erdirilmesine tarhiyat sonrası uzlaşma denilmektedir[60].
Tarhiyat sonrası uzlaşma müessesesine gidebilmek için verginin tarh edilmesi, cezanın kesilmesi ve bunların mükellefe tebliğ edilmesi şarttır[61]. Tarhiyat öncesi uzlaşma ile tarhiyat sonrası uzlaşma arasında bir silsile olmadığından, daha önce tarhiyat öncesi uzlaşmaya başvurmayan bir vergi mükellefi, tarhiyat sonrası uzlaşmaya başvurabilir[62]. Ancak bir mükellef daha önce tarhiyat öncesi uzlaşmaya başvurmuş ve bu uzlaşmaya katılmayarak uzlaşmanın sağlanamamasına sebebiyet vermişse ya da kendisine teklif edilen miktarda uzlaşamamışsa, o takdirde tarhiyat sonrası uzlaşma yoluna gidemez[63]. Bundan dolayı, mevcut hukuki düzenlemelere göre, mükellefin tarhiyat öncesi veya tarhiyat sonrası uzlaşmadan sadece birini tercih etmesi gerekir[64].
Tarhiyat sonrası uzlaşma, vergi dairelerinin yetkili olduğu ve re’sen, ikmalen ya da idarece tarh edilen vergi, resim ve harçlar ile vergi ziyaı cezalarını kapsamaktadır[65]. Vergi ziyaının kaçakçılık suçuna giren bir fiil sonucunda ortaya çıkması ile genel usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezaları, tarhiyat sonrası uzlaşma kapsamında değildir[66].
Mükellef ile vergi idaresinin uzlaşmaya varması durumunda, bu uyuşmazlık yargıya intikal etmeden çözüme bağlanmıştır ve artık uzlaşılan konuda yargı yoluna gidilemez[67]. Uzlaşma tutanakları kesin olup, başka bir mercie şikâyette bulunulamaz (Uzlaşma Yönetmeliği Md. 12). Kesilen cezalar uzlaşma ile kısmen ya da tamamen ortadan kalkar[68]. Ayrıca uzlaşılan vergi ve cezalarda, artık indirime gidilmez[69].
Tarhiyat sonrası uzlaşmanın temin edilememesi durumunda, aynı vergi ve ceza için yeniden uzlaşma talep edilemez[70]. Ancak mükellef bu durumda genel hükümlere göre yargı yoluna başvurabilir[71]. Mükellefin uzlaşmanın temin edilememesi halinde başvurabileceği diğer bir hakkı ise cezalarda indirim yoluna başvurmaktır[72].
Tarhiyat sonrası uzlaşmanın gerçekleşmemesi durumunda ise, mükellef vergi yargısında idari dava açabilir. Uzlaşmanın gerçekleşmediğine dair tutanağın tebliğ edildiği tarihte, 30 günlük genel vergi davası açma süresi dolmuş ya da dolmasına 15 günden az bir süre kalmışsa, bu takdirde dava açma süresi uzar ve mükellefe tutanağın kendisine tebliğinden itibaren ek 15 gün süre tanınır (VUK. Ek Md. 7/4).
Uzlaşma başvurusu, yetkisiz komisyona yapılması, süresinden sonra yapılması veya yetkisiz kişi tarafından yapılması hallerinde bu başvurular incelenmeksizin reddedilir ve bu durumlarda dava açma süresinde bir uzama olmaz[73].
Öte yandan, mükellef uzlaşma talebinden önce idari yargıda dava açmışsa; vergi mahkemesi bu davayı, uzlaşma sonuca bağlanmadan önce incelenmez ve şayet bir şekilde inceler ve bir de karar verirse bu karar kanunun açık hükmü karşısında geçersiz sayılır[74]. Ancak, uzlaşmanın gerçekleşmemesi durumunda, duran davanın bakılmasına devam edilir[75].
B. 663 Sayılı KHK’da Uzlaşma
11.10.2011 tarih ve 663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı KuruluşlarınınTeşkilat ve Görevleri HakkındaKanun Hükmünde Kararname’nin 24’üncü maddesi ile sağlık mesleklerinin uygulanmasından dolayı zarara uğradığını iddia edenler için uzlaşma yolu öngörülmüştür. Ancak bu düzenleme 02.1.2014 tarih ve 6514 sayılı Kanun’un 2’nci maddesi ile mülga olmuştur. Bu KHK kapsamında düzenlenen uzlaşma müessesesine değinmekte fayda olduğundan burada değinilecektir.
Bu KHK kapsamında uzlaşma yolu geniş tutularak sağlık mesleklerinin uygulanmasından dolayımaddî ve manevî zarara uğrayanları kapsamaktadır. Uzlaşmaya başvurma zorunlu değil, ihtiyaridir. Başvuru süresi, dava açma süresi içerisinde, yani İYUK’un 13’üncü maddesindeki zararın öğrenildiği tarihten itibaren 1, eylem tarihinden itibaren 5 yıldır. Uzlaşma yoluna başvurma, dava açma süresini durdurur[76].
Uzlaşma sağlanamaması hâlinde taraflarca tanzim edilecek tutanak veya taraflardan birinin talebi üzerine Bakanlık tarafından taraflara tebliğ edilerek verilecek belge tarihinden itibaren dava açma süresi yeniden başlar. Uzlaşma, tazminat talebinde bulunan ile zarar verdiği iddia olunan ilgili meslek mensubu ile varsa ilgili meslek mensuplarının meslekî malî sorumluluk sigortasını yapan sigorta şirketinin temsilcisi arasında gerçekleşeceği öngörülmüştür[77].
Uzlaşma, tarafların anlaştıkları bir hukukçu uzlaştırıcı marifetiyle yerine getirilir. Uzlaştırıcı, bilirkişi incelemesi yaptırma yetkisine sahiptir. Uzlaşma en fazla üç ayda sonuçlandırılır. Bu süre bilirkişi görüşleri alınamadığı hallerde tarafların kabulü ile altı aya kadar uzatılabilir. Taraflar uzlaşmaya varırsa bir tutanak tanzim edilir. Bu tutanak ilâm niteliğindedir. Uzlaşma masrafları ile arabulucu ücreti Bakanlıkça değil, taraflarca karşılanır[78].
[1]Baki KURU / Ramazan ARSLAN / Ejder YILMAZ, Medenî Usul Hukuku, 12. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara 2000, s. 917.
[2]Alper UYUMAZ, a.g.m., s. 108.
[3]Serkan ÖKTEN, “Türkiye’de Postmodern Kamu Yönetimi Uygulamaları”, Gümüşhane Üniversitesi Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi, S. 5, Y. 2012, s. 237.
[4]Metin GÜNDAY, İdare Hukuku, 10. Baskı, İmaj Yayınları, Ankara 2013, s. 352-353.
[5]Ramazan ÇAĞLAYAN, İdarî Yargılama Hukuku, s. 138; Gizem ERSEN PERÇİN, a.g.m., s. 179.
[6]A. Ülkü AZRAK, a.g.m., s. 71.
[7]Mustafa Serdar ÖZBEK, a.g.e., s. 151.
[8]Ramazan ÇAĞLAYAN, İdarî Yargılama Hukuku, s. 138.
[9]A. Ülkü AZRAK, a.g.m., s. 71.
[10]Mehmet NAR, a.g.m., s. 115.
[11]Ramazan ÇAĞLAYAN, İdarî Yargılama Hukuku, s. 138-139; Zeynep Derya TARMAN, “Montreal Sözleşmesi’nin Yetki ve Tahkime İlişkin Hükümleri”, TBB Dergisi, S. 107, Y. 2013, s. 113.
[12]A. Ülkü AZRAK, a.g.m., s. 78.
[13]Ramazan ÇAĞLAYAN, İdarî Yargılama Hukuku, s. 133.
[14]Ramazan ÇAĞLAYAN, İdarî Yargılama Hukuku, s. 134-135.
[15]A. Ülkü AZRAK, a.g.m., s. 71.
[16]Nusret İlker ÇOLAK, a.g.m., s. 109.
[17]A. Ülkü AZRAK, a.g.m., s. 79.
[18]Nusret İlker ÇOLAK, a.g.m., s. 109.
[19]A. Ülkü AZRAK, a.g.m., s. 80.
[20]Metin GÜNDAY, a.g.e., s. 346-347.
[21]İl Han ÖZAY, Günışığında Yönetim, Alfa Yayınları, İstanbul 1996, s. 257.
[22]Ender Ethem ATAY, İdare Hukuku, 2. Baskı, Turhan Kitabevi Yayınları, Ankara 2009, s. 611.
[23]Hatice SARITAŞ, “4686 Sayılı Milletlerarası Tahkim Kanununa Göre Hakem Kararlarına Karşı Kanun Yolları”, Sayıştay Dergisi, S. 59, Y. 2005, s. 141; Hüseyin Ali SADRULEŞRAFİ, “Türk ‘Milletlerarası Tahkim Kanunu’na İlişkin Düzenlemeler ile Uygulamalar Hakkında Görüşler”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C. 9, S. 1, Y. 2007, s. 404.
[24]A. Ülkü AZRAK, a.g.m., s. 84.
[25]Mehmet NAR, a.g.m., s. 116.
[26]Hatice SARITAŞ, a.g.m., s. 157.
[27]A. Ülkü AZRAK, a.g.m., s. 80.
[28]Ramazan ÇAĞLAYAN, İdarî Yargılama Hukuku, s. 140.
[29]Peter L. STRAUSS vd., a.g.e., s. 479.
[30]Sıddık Sami ONAR, İdare Hukuku’nun Umumi Esasları, C. III, 3. Baskı, İsmail Akgün Matbaası, İstanbul 1966, s. 1933; Lûtfi DURAN, İdare Hukuku Ders Notları, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, İstanbul 1982, s. 434; Kazım YENİCE / Yüksel ESİN, İdari Yargılama Usulü Kanunu, Ankara 1983, s. 118.
[31]Ramazan ÇAĞLAYAN, İdarî Yargılama Hukuku, s. 141.
[32]Ender Ethem ATAY, a.g.e., s. 621.
[33]Baki KURU vd., a.g.e., s. 629; Ramazan ÇAĞLAYAN, İdarî Yargılama Hukuku, s. 142.
[34]Cenk AKİL, “Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda Sulh ve Sulh Yoluyla Şarta Bağlı Hüküm Verilip Verilemeyeceği Meselesi”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. XVI, S. 4, Y. 2012, s. 6.
[35]Agâh Kürşat KARAUZ, Sulh Sözleşmesi, Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Kırıkkale 2011, s. 10.
[36]Zeynep DÖRTOK ABACI, “Bir Sorun Çözme Yöntemi Olarak Sulh: 18. Yüzyıl Bursa Kadı Sicillerinden Örnekler ve Düşündürdükleri”, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi OTAM, S. 20, Y. 2006, s. 109.
[37]M. Hadi HOSAINY, Sulh In Eighteenth-Century Ottoman Fatwa Compilations, Sabancı Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2007, s. 1.
[38]Agâh Kürşat KARAUZ, a.g.e., s. 39.
[39]Cenk AKİL, a.g.m., s. 15.
[40]Ramazan ÇAĞLAYAN, İdarî Yargılama Hukuku, s. 142-143.
[41]Nusret İlker ÇOLAK, a.g.m., s. 104.
[42]Nusret İlker ÇOLAK, a.g.m., s. 105.
[43]Tahir ERDEM, a.g.e., s. 57.
[44]Doğan ŞENYÜZ, Vergi Ceza Hukuku (Vergi Kabahatleri ve Suçları), 6. Baskı, Ekin Yayınları, Bursa 2012, s. 331.
[45]Doğan ŞENYÜZ, a.g.e., s. 331; Mualla ÖNCEL / Ahmet KUMRULU / Nami ÇAĞAN, Vergi Hukuku, 16. Baskı, Turhan Kitabevi Yayınları, Ankara 2008, s. 170.
[46]Şükrü KIZILOT / Zuhal KIZILOT, Vergi İhtilafları ve Çözüm Yolları, 10. Baskı, Yaklaşım Yayıncılık, Ankara 2005, s. 253.
[47]Tülün KALAYCI, Vergi Cezalarında İndirim Müesseselerinden Uzlaşma Müessesesi ve Etkinliği, Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Denizli 2013, s. 69.
[48]Nusret İlker ÇOLAK, a.g.m., s. 106.
[49]Doğan ŞENYÜZ, a.g.e., s. 333; Tülün KALAYCI, a.g.e., s. 71.
[50]Anılan Yönetmelik için bkz. 31.10.2011 tarih ve 28101 sayılı RG.
[51]Nurettin BİLİCİ, Vergi Hukuku, C. 1, 33. Baskı, Ağustos 2014, s. 142
[52]Ayfer ÇAPKIN, Vergi Uyuşmazlıklarının İdari Aşamada Çözüm Yollarından Biri Olarak Uzlaşma Müessesesi (Manisa Örneği), Celal Bayar Üniversitesi SBE Yüksek Lisans Tezi, Manisa 2011, s. 76.
[53]Doğan ŞENYÜZ, a.g.e., s. 334; Nurettin BİLİCİ, a.g.e., s. 142.
[54]Tülün KALAYCI, a.g.e., s. 72.
[55]Abdurrahman AKDOĞAN, Türk Vergi Sistemi ve Uygulaması, 5. Baskı, Gazi Kitapevi Yayınları, Ankara 2004, s. 73; Nurettin BİLİCİ, a.g.e., s. 143; Nihal SABAN, Vergi Hukuku, 5. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul 2009, s. 509; Ayfer ÇAPKIN, a.g.e., s. 74.
[56]Mualla ÖNCEL vd., a.g.e., s. 172-173; Mehmet Ali ÖZYER, Açıklama ve Örneklerle Vergi Usul Kanunu Uygulaması, 4. Baskı, Maliye Hesap Uzmanları Derneği Yayınları, İstanbul 2008. s. 1019.
[57]Nevzat SAYGILIOĞLU, “Vergi Yönetimi Açısından Vergi Yargısına Bakış”, Danıştay ve İdari Yargı Günü Sempozyumu: 144. Yıl, Danıştay Yayınları No: 83, Ankara 11 Mayıs 2012, s. 205.
[58]Nurettin BİLİCİ, a.g.e., s. 143.
[59]Şükrü KIZILOT / Zuhal KIZILOT, a.g.e., s. 239.
[60]Şükrü KIZILOT / Zuhal KIZILOT, a.g.e., s. 275.
[61]Tülün KALAYCI, a.g.e., s. 76.
[62]Doğan ŞENYÜZ, a.g.e., s. 336.
[63]Doğan ŞENYÜZ, a.g.e., s. 340.
[64]Şükrü KIZILOT / Zuhal KIZILOT, a.g.e., s. 239.
[65]Tülün KALAYCI, a.g.e., s. 76.
[66]Nurettin BİLİCİ, a.g.e., s. 139-140.
[67]Abdurrahman AKDOĞAN, a.g.e., s. 72-73; Nusret İlker ÇOLAK, a.g.m., s. 106; Mehmet Ali ÖZYER, a.g.e., s. 1004.
[68]Erdoğan ÖNER, Vergi Açısından Türk Kamu Hukuku, Maliye Bakanlığı Tetkik Kurulu Yayını, Yayın No: 1980/221, Ankara 1981, s. 195.
[69]Nihal SABAN, a.g.e., s. 510.
[70]Doğan ŞENYÜZ, a.g.e., s. 352.
[71]Yılmaz ÖZBALCI, Vergi Usul Kanunu Yorum ve Açıklamaları, Feryal Matbaacılık, Ankara 1985, s. 654; Tülün KALAYCI, a.g.e., s. 82.
[72]Doğan ŞENYÜZ, a.g.e., s. 352.
[73]Turgut CANDAN, “Vergi Uyuşmazlıklarının Yargı Yoluyla Çözümü (Vergi Uyuşmazlıkları, İdari İşlemler ve Dava Açma Süreleri)”, Adana 1. Muhasebe Uygulamaları Sempozyumu, Adana 5 Şubat 2010, s. 15, sunum için bkz. http://www.adanasmmmo.org/govde_detay.php?id=206&baslik=ADANA%201.MUHAS EBE%20UYGULAMALARI%20SEMPOZYUMU. ET. 09.12.2014.
[74]Ahmet BAŞPINAR, Tax Law & Turkish Tax System, Republic of Turkey Ministry of Finance Strategy Development Unit Yayınları No: 2009/394, Ankara 2009, s. 73.
[75]Nihal SABAN, a.g.e., s. 511.
[76]Ramazan ÇAĞLAYAN, İdarî Yargılama Hukuku, s. 147-148.
[77]Ramazan ÇAĞLAYAN, İdarî Yargılama Hukuku, s. 148-149.
[78]Ramazan ÇAĞLAYAN, İdarî Yargılama Hukuku, s. 149-150.